23 Aralık 2014 Salı

siyah bir ayna ve mutlu Noel'ler

Canım sıkıldı, kafa dağıtacak bir şeyler izleyeyim diyordum, güzel bir fırsatı da yakalayınca başladım diziyi izlemeye, bir yandan da notlar alayım derken kendimi bu yazımı yazarken buldum. :)) Sözünü ettiğim dizi Black Mirror, bölüm ise Noel için özel hazırlanan White Christmas. :)) İyi okumalar...


Diziyi daha önce izlemeyenler için kısa bir giriş yapayım. Her bölümü bir öncekinden konu olarak bağımsız olan dizinin bölümlerindeki tek ortak nokta ise olmazsa olmazı olan teknolojik yaratıcılık diye özetleyebilirim. Aklınıza dahi gelmeyecek türden teknolojik şeyleri hayatın içinde yer edindirip ardından bunun artı ve eksilerini gözler önüne seren bir teması var. Ayrıca o kadar hayattan konular seçilmiş ki üzerine düşünecek çok şey bulabiliyorsunuz. Teknoloji ve günlük yaşamı birbirine bağlayan ancak pek de fantezi ürünü olmayan bir şey arıyorsanız bu diziyi izleyebilirsiniz derim. :))

Bölüme dönecek olursak... Başlar başlamaz gözüme ilk çarpan konu aslında hepimizin zaman zaman yaptığı bir şey oldu. Bu şey taktiksel anlamda hoşlandığımız veya bizi fark etmesini istediğimiz kişiyle doğrudan ilgilenmeyip bunun yerine daha çok yakınındaki insanlara odaklanarak o kişinin bizi dolaylı yoldan fark etmesini sağlamak. Sanırım içgüdüsel olarak yaptığımız bir yöntem. Yalnız ne kadar geçerli doğrusu ondan pek emin değilim. Sonuç itibarıyla halen bekar biriyim. :)) Bu durumda yöntemi çok da övmenin bir mantığı yok tabii ki. :))

Engellenen insanlar.


Ve elbette şu insanları engelleme olayı. Belki de sanal hayat gerçeğe entegre edilse acaba ne olurdu sorusuna en güzel yanıt bu dizideki bu engelleme sahneleridir. Çünkü sanal ortamda çok sayıda insanı engellediğimiz, konuşmalarına bile izin vermediğimiz kimseler ve bu yönde aldığımız kararlarımız oluyor. Bunu yaparken ise hiç düşünmüyoruz acaba ne kadar etik bir davranış diye. Yalnızca yapıyoruz. Bunu sorgulamamızı sağladığı için de ayrıca beğendiğim bir bölümdü.



Akıl akıl, ah şu akıl.


Üzerinde durmak istediğim bir diğer konu ise insanların hayatına karışmayı, onlar adına kararlar almayı kendine hak bilen bizler. Aslında ne kadar riskli bir şey yaptığımızı ve en ufak bir yanlış yönlendirmenin dahi insanın hayatına mal olabileceğini kestiremeden düşünmeksizin herkese akıl vermeye çalışıyoruz ve bundan zevk alıyoruz. Peki ya verdiğimiz akıl kendimize yetiyor mu? Biz o akılla istediğimiz hayatı yaşıyor muyuz? Mutlu muyuz? Yine yanıtsız sorular... :))

Vee sonuç... Diziyle ilgili bir diğer söylemem gereken konu ise bu bölümde de yine kendini gösteren suç ve ceza teması. Birçok bölümde bu adalet olgusu sorgulanıyor aslında. Ancak şunu diyebilirim ki kesinlikle ama kesinlikle senaristin çok zalim bir adalet anlayışı var. Ya gözdağı vermeyi çok seviyor ya da tam anlamıyla işkencenin bir ceza olması gerektiği konusunda kendinden emin. Çünkü bu bölüm dahil önceki birkaç bölümde de aynı adaletsizliğe tanık oldum. Tabii herkesin adalet anlayışı farklı olabilir o yüzden diyebileceğim tek şey benim adalet anlayışıma göre fazlasıyla zalimce olduğu. :))

Güzel ve yine oldukça düşündürücü bir bölümdü. İzlemeyen herkese de şimdiden iyi seyirler... :))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder