17 Şubat 2015 Salı

ikiyüzlü ayrımcılık içinde yaşayabilmek

 

Bu aralar kendimi hiç olmadığım kadar azınlık hissediyorum. Can sıkıcı olan kısmı ise kişiliğimin içinde bulunduğum duruma hiç uygun olmaması. Çünkü benim irademin dışında doğuştan sahip olduğum tuhaf bir kişiliğim var. Bazı konularda doğrularıma sıkı sıkıya bağlıyımdır ve isterim ki etrafımda da bunları oldukça sık görebileyim. Göremesem bile tam tersi bir durumla içli dışlı olmayayım, mümkünse benden uzak olsun.

İşte böylesi tuhaf bir kişiliğe sahip birinin çevresinde bu kadar çok "hayır bakın öyle değil" diyeceği kimsesinin olması bunu uygularken değil, zihninde düşüncesi dolanırken bile gayet yorucu oluyor.

Hangi biriyle uğraşabilirsin ki? Yüzlerce, binlerce, hatta milyonlarca insan cinsiyetçi, ırkçı, cinsel yönelimci, dinci veya mezhepçi... Sürekli bir ayrımcılık söz konusu. İşin tahammül edemediğim kısmı ise sözde ayrımcılık karşıtı olanların uygulamada ise ayrımcılıkta başı çekiyor olmaları:


Bir tanesi kadın olarak kendilerine daha fazla hak verilmesi gerektiğinden bahseder, ama ertesi gün kadının kocasından daha az maaş alması gerektiğini, çünkü erkeğin onurunu kıracağını, kadının yerinin erkeğin yanı olduğunu önüne geçmesinin yanlış olduğunu söyler... Önce erkeği kendisinden üste çıkarır sonra da aşağılık kompleksine girer...

Başka biri cinsiyetçiliğin yanlış bir şey olduğunu ve insanlara yaklaşırken kadın veya erkek diye bakılamayacağını söyler, ama sonrasında muazzam bir genelleme ile erkeklerin kadınlardan güçlü olduğunu bu nedenle erkeklerin kadınları kollaması gerektiğini, kadınların muhtaç varlıklar olduğunu söyler...


Bir diğeri tektipçiliğin yanlış bir şey olduğundan bahseder, ama bir erkeğin nasıl olması gerektiğini veya bir kadının nasıl olması gerektiğini belirleyen toplumsal cinsiyet kalıplarının var olması gerektiğini savunur...

Başka biri çıkar ırkçılığın çok kötü bir şey olduğunu söyler, sonrasında ise "şunlar da her yeri sardı inanır mısın, filanca şehre bile yerleşmişler, ülkeyi ele geçirdiler" gibi sözler sarf eder...


Diğeri de inançlarına saygı duyulmadığından dem vurur, ama iş başka birinin inancına veya inançsızlığına gelince "hadi ya neden benimle aynı şeye inanmıyorsun bak çok üzüldüm senin adına, ama sakın seni kınadığımı düşünme, sorun yok" gibi talihsiz ve bir o kadar da saygısız açıklamalarda bulunur...

Benzer bir şekilde bir diğeri inanç özgürlüğünden bahsedip sonrasında tanımadığı kimseler hakkında "filanca mezheptekiler de şöyle şöyle sapkınlıklar yapıyorlarmış, zaten onlar her türlü cezayı hak ediyor çünkü benim gibi inanmıyor" diyecek kadar da ileri gider...


En gülünç olanı ise bizler -yani eşcinseller- arasındaki bir grup insan: Sürekli heteroseksüel çoğunluğun kendilerini cinsel yönelim farkı yüzünden baskıladığından söz eder sonra da gider kendi aralarında "ay o biseksüelmiş yalnız, onunla ciddi bir şeyler düşünecek değilsin ya, aldatır o seni saçmalama sakın" diyerek biseksüelleri dışlar...

Benzer şekilde kendi kendini dışlayan başka bir kesim ise translar arasındaki bir gruptur: Natrans bireylerin kendilerine ayrımcılık uyguladığını ve toplumdan dışladığını söyler ama ardından sosyal çevresinde başka bir trans birey görmek istemez, mümkünse eşi de natrans olmalıdır vs. vs...

Bunların yanlış ve bir o kadar da tutarsız davranışlar olduğunu anlatmaktan yoruldum. Yorulmak bir kenara dursun boşa çekilen kürek misali uğraşlarımın sonuç getireceğine dair umudum var mı, pek emin değilim. Bu durumda ne kadar çaba gösterebilirim ki?!

Peki neden azınlık hissediyorum? Çünkü nereye baksam herkes bir şekilde bu saydıklarımı yapıyor, en yakın arkadaşımdan tut, en benden alakasız olup görmek zorunda kaldığım insana, hatta aileme kadar çok sayıda insan... Uzaktan görseniz birçoğundan da böyle bir şey ummazsınız.

Velhasıl ayrımcı olmayan bir adım öne çıksın. Çünkü şu dünyada az olduğumuz kadar da değerliyiz. Her ne kadar kendimizi yalnız hissetsek de "ne biçim dünya bu" da desek azınlık da kalsak, o kadar da yalnız değiliz. En azından temennim bu yönde. :))

Vicdanların azınlık kalmadığı yarınlar görebilmek ümidiyle...

7 Şubat 2015 Cumartesi

açılma öykülerim: yine bir dost

İlk açılmamdan yaklaşık 4 yıl sonra yine bir dost... İyi okumalar. :))


Bugün size bir açılma öykümü daha aktaracağım; çok yakın bir kız arkadaşıma daha açıldım. Her ne kadar buluşmamızın en başından beri bu fikir aklımda olsa da zamanlama bakımından oldukça ani bir karar almış oldum.

Uzun zamandır görüşemiyorduk, stajlar, bayramlar seyranlar vs. derken koca bir yazı geride bırakmıştık. E haliyle birbirimizi özlemiştik. Beni aradı ve staj sonrası bir şeyler yapalım mı diye sordu. Ben de zaten dünden razı, hızlı bir şekilde duş aldıktan sonra yola koyuldum. Henüz `radikal karar´ımı alalı 3-4 gün olmuştu. Madem görüşmek istiyordum açılmam gerekliydi, sonuç ne olursa olsun. Yol boyunca bunları düşündüm durdum. Ancak nasıl yapacağıma dair hiçbir fikrim yoktu. Bu diğer açılmam gibi değildi, bu kez yüzyüzeyken söylecektim.

Sonunda buluşma yerine vardım ve nerede olduğunu öğrenmek için aradım. Bir mağazada kıyafet bakıyordu yanına gittim, sarıldık, koklaştık vs. derken muhabbet başladı. İlk soru: "Feysbuk'unu kapatmışsın, neden?" :) Beklediğim bir soruydu ama henüz yanıtını veremezdim, o yüzden geçiştirdim.

Aslında soruyu duyduğumda yüzümde birden gülümseme oluştu çünkü içimdeki ses şöyle diyordu: "Açılma mı diyordun al sana açılma fırsatı!" :)) Tabii ki ayak üstü de söylecek halim yoktu olmadı.

Daha sonra birlikte kahve içmek için bir yere oturduk. Burası açılma için çok daha uygun bir ortamdı; ayak üstü değildi, başbaşa konuşabilecektik. Kahvelerimizi söyledikten sonra yeniden bir sohbet aldı başını gitti. Sohbet sırasında sık sık kadın-erkek ilişkisi geçiyordu. Normalde rahatça geçiştirdiğim bu tarz muhabbetlerde bugün ise `kendim olacağım´ psikolojisi ile çok daha tedirgindim ve sürekli de açılmalık fırsatlar geliyordu: Ya Geylesof neden sevgilin yok anlamıyorum. Mesela bugün dikkatimi çekti, onca erkeğin içinde sen daha dikkat çekiyorsun, hoşsun... Neden biri yok ki?" :))

Yine güzel bir orta. Gözler Geylesof'un üstünde. Gol müüüü??? Öhüm öhüm bu da gol değil. :))

Gün sona ermişti, ama ben halen açılamamıştım. Bir hamle yapmalıydım, ayrılacağımız sırada onu evine bırakmayı teklif ettim. Kabul etti ve birlikte evine kadar yürüdük. Yürürken bir yandan da konuya nasıl başlayacağımı düşünüyordum.

"Ne olursa benimle arkadaşlığını sona erdirirsin?" diye sordum. "Hımm bilemiyorum niye arkadaşlığını bitirmeyi mi düşünüyorsun?" dedi, anlaşılan böyle bir soruyu hiç beklemiyordu, haliyle şaşırmıştı. Yalnızca öğrenmek için sorduğumu söyleyince, "Valla bugüne kadar bana karşı bir zararını görmedim Geylesof, eğer çok büyük bir zararın da olmazsa seninle arkadaşlığımı bitirmek istemem" dedi. Olumlu bir tavırdı aslında ama nedense yeterince tatmin olamamıştım. Çünkü konunun cinsel yönelimle ilgili olacağını hiç tahmin etmeyerek bu yanıtı verdiğinden emindim. "Hayır öyle değil, yani yalnızca benimle ilgili bir durum olsa... Yani seninle ilgisi olmasa..." dedim, öyle olunca daha da rahat bir şekilde "Hee o zaman beni ilgilendirmez zaten" dedi. :D Bunun duyunca biraz komik geldi tabii, sanki 'ne halin varsa gör' dermiş gibi. :D Ama onu kastetmemişti olumlu anlamda söylediğini belirtti, "Biliyorsun benim kişiliğimi ben de azınlık bir kesimdeyim şu ülkede zaten, her ne olursa olsun seni desteklerim ve yanında olurum" dedi. Biliyordum çok olumlu yaklaşıyordu sözleriyle ama benim aklımdaki tedirginlik nedense halen devam ediyordu. Aşırı derecede zorlanıyordum, bir türlü konuya giremiyordum.

Sonunda gözlerimi diktiğim yola bakmayı kestim ve bir cesaret başımı çevirip yüzüne baktım, göz gözeydik, "ben erkeklerden hoşlanıyorum" dedim.

Tepkisi şöyle oldu:

"Tamam? Ne yapabilirim senin için?" o.O

Belli ki hiç beklemiyordu, şaşırmıştı, ne diyeceğini bilemiyordu.

Açıldığım kişiler hakkında biraz bilgi verdim. Bunun benim kararım olmadığından bahsettim. Zamanında çok zorluklar yaşadığımı ama şimdi kendimi daha iyi hissettiğimi söyledim ve yolu böyle tamamladık.

Eve vardığımda ondan aldığım kısa mesajda şunları yazmıştı:
"Bunca yıldır seni rahatlatacak bir arkadaşın olamadığım için özür dilerim. :/ Bu daha çok bağladı beni sana, yani paylaştığın bir arkadaşın olabilmek beni onurlandırdı diyebilirim. Kesinlikle her şeye açığım ve destekteyim. :) Çocukluktan beri arkadaşız en yakınlarımdansın. Bu kesinlikle normal bir konu ve normal bir şekilde devam edeceğiz. ;) Sadece en son çare olarak yakışıklı Geylesof'çuğumla evlenemeyecek olmak beni üzmüştür en fazla. :D haha şaka tabii ki. :D Aynen devam edeceğim ben tabii ki de arkadaşlığımıza sonsuza kadar. :)"

Bir açılma öykümün daha sonuna geldik efenim. :)) Dilerim sizin açılma öyküleriniz de en az benimki kadar güzel bir sonla başlar. Başlar diyorum çünkü bu aslında yepyeni bir öykünün başlangıcı. :))

Herkese kendisi olabildiği bir hayat dilerim, çünkü hayat böyleyken anlamlı. :))


Not: Yazıda geçen `radikal karar´ konusunda ayrı bir yazı yazacağım. :))

3 Şubat 2015 Salı

keşke mi demeli? yoksa iyi ki mi?

Ah keşke, keşke ah... Aşk? Tekrarlanan sözler, sözcükler... Bitmek bilmeyen sonu gelmeyen...

Hayatta en sevmediğim sözcük sanırım "keşke". Yapmak isteyip yapmadıkların, olmasını istediklerin ama olamayanlar... Hayaller, planlar ve düşler ile gerçekler, koşullar ve gizemler arasındaki tutarsızlıktan doğan lanet bir sözcük. Kim istemez ki bir çırpıda örtüşsün düşler ve gerçekler, ama olmuyor işte. Her zaman her şey planlandığı gibi gitmiyor.

"Sevdiğim" diyecek halim yok, nesini tanıdın nesini biliyorsun diye sorarlar adama, ama hoşlandığım biri vardı. En azından öyle gibiydi. Ancak karmaşa karmaşa ve daha fazla karmaşa içinde -püf- uçtu gitti. :) Kimilerine göre çok da iyi oldu, kimilerine göre ucuz atlatılmış bir maceradan ibaretti, ama yine insan o lanet sözcüğü düşünmeden edemiyor: Keşke...

Keşke tanısaydım, deneseydim, olsaydı, falan filan, falan filan...

Tekrardan düşler aleminden gerçek hayata dönüş yapıyorum. Bu sefer çok sevdiğim bir sözcük karşılıyor beni: "İyi ki" :)

İyi ki bu yolculuğa hiç başlamamışım, tanımamışım, denememişim, ileri gitmemişim, kalbimin kırılmasına neden olmamışım...

İşte hayat "keşke"ler ve "iyi ki"ler arasında gidip gelen mutsuz veya mutlu olmayı seçtiğimizin göstergesi olan şu iki sözcükten ibaret.

Ben mutlu olmayı seçiyorum ve bu yüzden yola "iyi ki"lerimle devam ediyorum. Belki kendimi avutuyorum ama, "keşke"lerimle kontrolüm altında olmayan şeylere üzülüp arkama bakmak yerine "iyi ki"lerimle değiştirebileceğim bir geleceğe bakıp mutlu olmak en akılcı seçim olsa gerek.

İyi ki yazdım rahatladım. :)